Yaşlanma doğal bir süreçtir. Normal şartlarda bütün insanlar bebeklik, çocukluk, gençlik, orta yaşlılık ve yaşlılık dönemlerinden geçmek durumundadır. Genellikle altmış beş yaş üzeri dönem yaşlılık dönemi olarak nitelendirilmektedir.
Yaşlılık, iş gücünden uzaklaşılan, çocukların büyük çoğunlukla aileden ayrıldığı, sağlık sorunlarının arttığı, aktif yaşamdan uzaklaşıldığı bir dönemdir. Özellikle bizim toplumumuzda yaşlılık dönemi aktif yaşamın sona erdiği bir dönem olarak görülür. Yaşlılar eve kapanır, her şeyden elini ayağını çeker ve âdeta ölümü beklerler. Hâlbuki yaşam devam ettiği sürece her yaşın kendine özgü yaşanması gereken güzel tarafları vardır.
Yaşlıların yaşamlarını ertelemeden sürdürmeleri onların olduğu kadar, devletin ve aynı zamanda bizlerin de görevidir. Bu alanda hem devletler hem uluslararası kuruluşlar çeşitli özendirici tedbirler almaktadır.
Örneğin altmış beş yaş ve üzeri yaşlılara ücretsiz ulaşım kartı verilmesi; muhtaç ve kimsesiz vatandaşlara aylık bağlanması ve Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından verilen bakım hizmetleri bu kapsamda verilen hizmetlerdir. Bu alanda çalışma yürüten uluslararası kuruluşların başında Dünya Sağlık Örgütü gelmektedir.

Yaşlılara yardımcı olmalıyız.
Dünya Sağlık Örgütü, 1990’ların sonlarında aktif yaşlanma kavramını geliştirmiştir. Dünya Sağlık Örgütü aktif yaşlanmayı, “İnsanların yaşlandıkça hayat kalitelerini iyileştirmek amacıyla bu kişilere yönelik sağlık, katılım ve güvenlik konusundaki fırsatların en üst düzeye çıkarılması süreci” olarak tanımlamaktadır.
Bu çalışmalar önemlidir ancak yeterli değildir. Dezavantajlı grupların (engelliler, yaşlılar gibi) toplumsal yaşama katılımı konusunda bizlere de önemli görevler düşmektedir. En yakınımızdaki yaşlılardan başlayarak onların toplumsal yaşamdan kopmaması için sorumluluklar üstlenmeliyiz. Bireylerin yaşlılık döneminde sosyal ihtiyaçlarını karşılamaları ve yalnızlık duymamaları, bir işi başarmaları ve toplumsal sorumluluk duygusunu tatmaları bakımından önce sosyal ilişkilerini canlı tutmaları gerekir.
Önemli konularda onların görüşlerini almalıyız. Onları sinemaya, tiyatroya, konsere vb. etkinliklere götürmeliyiz. Ailecek yaptığımız faaliyetlere onları da dâhil etmeliyiz. Onları sık sık ziyaret etmeli ve evimize davet etmeliyiz.
Bir diğer dezavantajlı grup da engellilerdir. Toplumun önemli bir kesimini oluşturan engelli bireylerin her yönden geliştirilerek etkin ve üretici insanlar olarak toplumsal yaşama katılmalarının sağlanması da oldukça önemlidir.
Engelli bireyin kendi bireysel özellik ve potansiyeli çerçevesinde olabilecek en üst düzeyde gelişiminde, toplumda üretken ve olabildiğince bağımsız bir birey olarak yaşamını sürdürebilmesinde; başta anne baba, akranlar, eğitimciler, sağlık personeli olmak üzere toplumdaki diğer insanların engelli bireylere yönelik tutumları oldukça önemlidir.
Engelli bireylerin eğitim, ulaşım, rehabilitasyon (iyileştirme), fiziksel çevre ve konut, istihdam gibi birçok sorunu vardır. Bu sorunların bir kısmının çözümüne yardımcı olabiliriz ancak bazı sorunlarının kurum ve kuruluşlar tarafından çözüme kavuşturulması gerekir. Burada da bize düşen görev, engellilerin ihtiyaçlarının ve taleplerinin yerine getirilmesi için kurum ve kuruluşlara baskı yapmaktır. Şunu da unutmamalıyız bir insanın engelli olması mutlaka yardıma muhtaç olduğu anlamına gelmez.
Şartlar uygun olduğunda engelli bireyler, kendi işlerini kendileri yapabilmektedirler. Engelli bireyin yardıma ihtiyacı olduğuna emin olunduktan sonra yardım teklifinde bulunulmalı, teklif kabul edilirse yardım edilmelidir.
Henüz Yorum Yok "Dezavantajlı Grupların Toplumsal Yaşama Katılımı"